Bir şehrin kaderini belirleyen sadece belediye başkanının vizyonu, milletvekilinin kapasitesi, ya da valinin liyakati değildir. Evet, yönetenlerin ufku önemlidir; çünkü vizyonu olmayan, dünyayı ve geleceği okuyamayan bir yönetici, şehri bırakın ileriye taşımayı, mevcut potansiyelini bile tüketir. Ama unutulan, hatta işimize gelmediği için göz ardı edilen bir gerçek var: Bir şehrin kaderini yönetenler kadar, yönetilenlerin kültür ve eğitim düzeyi de belirler.
Yönetilen halk cahil, ilgisiz, sorgulamayan, araştırmayan, hakkını aramayan bir topluluksa; en iyi lider bile uzun vadede o şehri ayağa kaldıramaz. Çünkü halk, kendi talepleriyle, baskısıyla, aklıyla ve iradesiyle yönetimi şekillendirmeyen bir kitleyse, yönetenler de hesap verme ihtiyacı hissetmez. Demokrasi yalnızca sandık günü oy atmak değil; her gün, her saat süren bir denetim ve katılım sürecidir.
Bir şehir düşünün; yolları bozuk, parkları bakımsız, sanayisi atıl, gençleri işsiz… Bu manzarayı sadece “belediye çalışmıyor” diye açıklamak kolaycılıktır. Peki ya halk? Halk bu durumu kabullenmiş, alışmış, sesini çıkarmıyorsa; yöneten neden değişsin, neden çalışsın, neden şeffaf olsun?
Bir başka şehir düşünün; halkı okuyan, sorgulayan, talep eden, yerel meclislere katılan, şehrin geleceği için fikir üreten, sivil toplum örgütlerinde aktif. İşte o şehirde kötü yönetim uzun süre barınamaz.
Türkiye’nin birçok şehrinde aynı tabloyu görüyoruz: Yerel yöneticiler değişiyor, ama zihniyet değişmiyor. Çünkü yönetilenlerin beklenti standardı düşük. Eğitim düzeyi zayıf, kültürel etkinliklere ilgi yok, bilgiye erişim isteği sınırlı. Böyle bir ortamda şehirler, kaderini belirleyecek olan en önemli güçten, yani bilinçli halk desteğinden mahrum kalıyor.
Karaman’ı ele alalım… Tarım potansiyeli yüksek, sanayisi güçlü, genç nüfusu dinamik. Ama kültürel etkinlikler sınırlı, kütüphaneler boş, yerel siyasete katılım düşük. Sorun sadece yönetimde mi? Hayır! Eğer halk şehrin sorunlarını kendi sorunu gibi görmezse, çözüm için bastırmazsa, değişim talep etmezse; şehrin geleceği de “kader” diye kabullenilen durağanlığa mahkûm olur.
Unutmayalım:
- Kötü yönetici, bilinçli halktan korkar.
- İyi yönetici, bilinçli halkla güçlenir.
- Bilinçsiz halk ise hem kötü yöneticinin ömrünü uzatır hem de iyi yöneticinin elini kolunu bağlar.
Bir şehri ayağa kaldıracak olan, sadece makam koltuğunda oturan kişi değildir. O koltuğun karşısında, bilinçli ve örgütlü bir halk da olmalıdır. Şehrin kaderini değiştirmek istiyorsak, önce kendimizi değiştirmek zorundayız.
Çünkü bir şehrin kaderi, aslında halkının aynasıdır.